Sivil Toplum Kuruluşları Üzerine Düşünceler

Demokratik çoğulcu toplumların vazgeçilmezleri arasında örgütlenmiş “baskı grupları” diğer adıyla “Sivil Toplum Kuruluşları” geliyor.

STK’lar temsil ettikleri üye/grup/grupların çıkarlarını, dünya görüşlerini, isteklerini gerçekleştirmeye çalışırken bu yolla demokrasinin gelişmesine de katkı sağlıyor. Baskı gruplarının ve örgütlenmelerinin sayısı ve gücü toplumun ne kadar demokratik ve çoğulcu olduğunun göstergelerinden biri. Bunun yanı sıra STK’lar, farklı görüşlerin temsili ve bunların doğrudan ya da dolaylı olarak siyasi karar süreçlerine -etki etmesi- yansıması açısından da çok önemli.

Aslında sivil toplum kavramı burjuvazinin feodalizmi ortadan kaldırmasıyla birlikte kent hayatının önem kazanmasına işaret eden bir kurum. Bu manada kent hayatının beraberinde getirdiği hak ve yükümlülükleri içeriyor. Günümüzde iletişim ve sosyal medyanın geldiği boyut ve yaygınlığı itibarıyla STK’ların işlevi ve içeriği de hızla değişiyor. Bilginin kolay ulaşılabilir ve yayılır olması “STK’lara katılımı ve etkileşimi kolaylaştırıyor.

STK’ların üyeleriyle iletişimi daha interaktif ve kolay hale geliyor. Haliyle de STK’ların gücünü çok arttıran destekleyici bir ortam doğuruyor.

Oysa sivil toplum kuruluşlarına daha yakından bakınca yerelde (İzmir ve çevresi) ve ülke çapında etkinliklerinin giderek azaldığı görülüyor.

Bunun temel sebeplerinden birinin, siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen konularda görüş bildirip eleştiri yapan STK’ların, siyasi iktidar hatta bürokrasi tarafından hoş karşılanmaması olduğu açık. Ancak tek başına bu bakış açısı özellikle yereldeki baskı gruplarının, STK’ların neden etkin olamadıklarını açıklamaya yetmiyor.

Bir STK’nın başarı ölçütü nedir sorusuna, İlk bakışta temsil edilen baskı grubunun (STK’nın) görüşlerinin, isteklerinin, beklentilerinin siyasi, yerel ya da merkezi bürokrasi, toplum ya da ilgili çevrelerde ne kadar karşılık bulduğu ve uygulamaya ne kadar geçirildiği cevabı verilebileceği akla geliyor. Aslında cevabı basit gibi görünen bu sorunun cevabı o kadar da basit değil.

Özellikle yerel STK’ların güncel pratiklerine ve söylemlerine bakıldığında amaçlarının net olarak ne olduğu tam anlaşılamıyor. Daha doğrusu birbirleriyle çelişebilecek çok sayıda hedefin aynı anda elde edilmeye çalışıldığı örneklere sıkça rastlanıyor.

Hedefler net olduğu zamanlarda da o amacı elde edecek kaynak, organizasyon, finansal araç ve yapıların elde edilmek istenen amaca uygun olmadığı anlaşılıyor.

Uzatmadan söylersek, yerel (özellikle iş insanlarının kurduğu) STK’larda görünen o ki, amaçlar (hedefler) konusu net değil ya da çok sayıda hedef var ama bu hedefleri hayata geçirecek organizasyon, insan, finans v.b. kaynak yok.

Neden bu kadar fazla sayıda hedef yerine, çok daha odaklanmış ve yapılabilir az sayıda (birkaç) hedef alınıp işlenmiyor sorusu da akla gelmiyor değil.

Bunun cevabı için ise “STK’ları yöneten kişilerin ehliyet ve seçim süreçlerine bakmak gerekiyor.

STK görevleri, para karşılığı yapılmayan, önemli kişisel fedakârlıklar gerektiren görevler. Ancak günün sonunda bir organizasyondan bahsediliyorsa, bir yönetim becerisi, liderlik anlayışı, etki yaratma, hedef oluşturma, performans, kontrol gibi kavramları içermesi gerekiyor.

Yerelde, istisnalar dışında, bu göreve talip olan şu ya da bu sebeple çok kişi olmuyor. Yönetim, sürecin bir yerinde yönetici olarak yer alan bir grubun –kişinin- kendi arasında el değiştirdiği ‘’kast’’ik bir yapıya kolayca dönüşebiliyor. Bazen de hiçbir objektif kritere, prensibe dayanmayan onursal üyelikler ihdas ediliyor, yaşadığı topluma, üyesi bulunduğu STK ya hiçbir katkısı olmayan kişilere bu unvanlar verilerek STK’nın inandırıcılığı ve kredibilitesi iyice sulandırılıyor.

Hâlbuki STK’ların demokrasiyi ve açık toplumu geliştiren, temsili demokrasinin zaaflarını gideren, gönüllüğe dayalı yapılar olarak – kendilerinin- bizatihi demokratik, kayırmacılıktan uzak, hesap verebilir, kurumlar olmaları gerekiyor.

STK yönetimi ile ilgili akla gelen bir başka soru da STK’ların performans ölçütlerinin neler olması gerektiği.

Bu ölçütler ne derece gerçekçi ve şeffaf belirleniyor; STK’nın paydaşları tarafından ‘’başarı ya da başarısızlık ‘’hangi kriterlere göre ölçülüp, nasıl değerlendiriliyor

Soruları uzatmak mümkün ancak sonuca gelirsek aşağıdaki soruların cevapları STK’ların ne kadar güçlü ve başarılı olacaklarına dair ipuçları veriyor.

  1. STK’nın yönetim ,temsil ve karar sistemleri demokratik mi?
  2. STK, paydaşlarının, üyelerinin GÜNCEL (AKTÜEL) İSTEK, ÇIKAR VE BEKLENTİLERİNE hizalanmış mı?
  3. STK’nın amaçları net ve paydaşlarıyla sürekli komünike ediliyor mu?
  4. Amaçları gerçekleştirecek
  • Organizasyon
  • İnsani
  • Teknolojik
  • Finansal
  • Yönetsel

Altyapı var mı?

  1. STK’nın hedeflerini ayakta tutacak ve gerçekleştirecek ekonomik gelir kaynağı sürdürülebilir ve yeterli mi?

Kanaatimce bu soruların herhangi birine verilecek “hayır” cevabı özellikle iş insanlarının kurdukları STK’ları işlevsiz kılıyor.

 Bu şartların hepsinin – aynı anda – bir arada olması gerektiği açık. Aksi halde bu faaliyetlere, baskı grubundan ziyade Anadolu’da kullanılan yaygın tabiriyle, “kendi çalıp, kendi söyleyenlerin’’ sosyal faaliyetleri –hobileri-de denebiliyor.

Bir cevap bırakın